4 Mayıs 2009 Pazartesi

Işığın bittiği yerde

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

Eski yeni bayramımız kutlu olsun! 1 Mayıs, yıllar sonra yeniden resmi tatil ilan edildi. Tam da cumaya denk geldi. Biz de bundan yararlanarak soluğu İzmir'de aldık. Sakin bir gece yolculuğunun ardından, 30 Nisan'ı 1 Mayıs'a bağlayan saniyelerde Selin'lerin Bornova Atatürk Mahallesi'ndeki evlerine vardık.

Bornova Atatürk Mahallesi neredeyse bütün İzmir'i görebileceğiniz bir noktada. Selinlerin evinin önü de bayağı açık olduğundan son derece geniş ve güzel bir İzmir manzaramız oluyor. Hava karardığında ise şehrin ışıkları, körfez ile birleşerek bize son derece ahenkli bir görüntü sunuyor.

Tabii ki ben de bu fırsattan istifade edip, bu güzel manzarayı fotoğraflamak için evin çatısına çıktım. 5-10dk süren bir uğraşın ardından ışıl ışıl İzmir'in çok güzel fotoğraflarını çektim.



Gece çekimlerinde olmazsa olmaz bazı kurallar var. Bunlardan en önemli ilk üçü şunlar:

Tripod edinin!! Tripod'u yanınınzda taşıyın!!!! Tripod kullanın!!!

Tripodunuzun yanınızda olduğundan emin olun. Hele İzmir'e falan gidiyorsanız ve evden aceleyle çıkıyorsanız aman ha tripodu kapının yanında unutmayın. Sonra evin çatısında ayazda makineyi nereye koysam da güzel fotoğraf çekebilsem diye düşünürsünüz. Sonra eğer şansınıza çatı müsait olmaz da balkon mermerinin üzerine makineyi rahatça yerleştiremezseniz, çok üzülürsünüz.

Gerçekten de tripod çok gerekli. Gece çekimlerinde enstantane süresi saniyeler ile ölçülüyor. Artık normal çekimlerdeki gibi saniyenin 50'de biri gibi değerlerden oldukça uzağız. Bu sebeple makinemizi tutacak son derece dengeli ve hareketsiz bir yapıya ihtiyacımız var.

Tripod kullanıp genel titreme işini halledebildiğimize göre artık yüksek ISO değeri kullanmamıza da gerek kalmıyor. ISO değerini olabildiği kadar aşağı çekebiliyoruz. Bu sayede fotoğrafta oluşabilecek gürültüleri minimuma indirmiş oluyoruz.

Diğer bir önemli kural ise deklanşör. Biz istediğimiz kadar yavaş dokunalım, parmağımızı basmamız ve çekmemiz fotoğraf makinesinde ufak da olsa bir oynamaya sebep oluyor. Bu oynama sebebiyle son derece başarılı olacak bir fotoğraf bulanık çıkabiliyor. Bu sorunun iki çeşit çözümü var:

Birincisi bedava! Makinelerimizin zaman ayarı seçeneği mevcut. Bu seçenekle biz deklanşöre bastıktan 10 saniye sonra fotoğraf çekilmesini sağlayabiliyoruz. Bu sayede parmağımızdan dolayı oluşabilecek herhangi bir titremeden kurtulmuş oluyoruz. Fakat bu çözüm bizi yansıtıcı ayna hareketinin yaratacağı titremeden korumuyor. Her pozdan önce de geri sayımı beklemek ise gerçekten sıkıcı olabiliyor.

İkinci çözüm ise bir adet "cable release"(Kablolu deklanşör) almak. Bu ufak ve ucuz aksesuar sayesinde deklanşör kontrolünü, bir kablo üzerinden eliminzde tuttuğumuz ufak bir düğmeye aktarıyoruz. Aynı deklanşöre basıyormuş gibi elimizdeki düğmeye basıyoruz. Kablolu deklanşör kullanırken kendimi eski fotoğrafçılar gibi hissediyorum.

Başka dikkat edilmesi gereken ve önemli bir nokta yansıtıcı aynanın hareketi. SLR makinelerde (eğer live view kullanmıyorsanız) deklanşöre bastığınız anda sensörün önündeki yansıtıcı ayna yukarı katlanır ve ışığın sensör üzerine düşmesine izin verir. Fotoğraf çekme işlemi tamamlandığında ise ayna geri kapanır. Bu fiziksel hareket fotoğraf makinesinde titremeye yol açar. Bunun önüne şu şekilde geçiyoruz:

Makinemizin menüsünden Custom Functions'a girip, Mirror-Lockup seçeneğini onaylıyoruz. Bu sayede deklanşöre ilk basışımız aynayı kaldırıyor, ikinci basışımız ise fotoğrafın çekilmesini sağlıyor. Bu şekilde aynanın yaratacağı titremeden de kurtulmuş oluyoruz.

Bir diğer önemli nokta aperatür değeri. Gece fotoğraflarında alan derinliğine fazla ihtiyacımız olmuyor. Bu yüzden geniş aperatür bize fazla bir şey kazandırmıyor. Fakat kısık aperatür ile yakalayabileceğimiz bir etki var. Gece çekimlerine aperatür değerini kısarak, ışık kaynaklarını parıldayan yıldızlar haline getirebilirsiniz. Özellikle kaliteli lensler ile yapılan çekimlerde çok hoş yıldız parlaması (starburst) efektlerine sahip olabilirsiniz. Fakat aperatürü çok fazla kısmak da netlik kaybına yol açabiliyor. O yüzden f/16'nın üzerine pek çıkmamak lazım.

Gece çekimi yaparken, fotoğraf makinamızın ışık ölçümü bizi ters köşeye yatırabiliyor. Ölçtüğümüz değerin ne olduğunu bilmeliyiz. Makinemizin LCD ekranının yanındaki tuşlardan biri bu ölçüm parametreleri ile ilgilidir. Normalde hiç dokunmazsanız, fotoğraf makinesi, görüntünün belirli noktalarından örnekler alıp, bu örneklerden aldığı değerlerin ağırlıklı ortalamasından bir sonuç çıkarır. Gece fotoğraflarının geniş bir kısmı karanlık olduğundan dolayı, makinemiz bize sağlıklı ölçümler veremez. Mesela beyaz dengesini doğru ayarlamakta zorlanır. Tavsiyem RAW çekim yapıp beyaz dengesinin ayarını çekimden sonra kayıpsız bir şekilde halletmenizdir. Ayrıca bu hatalı ölçümün yol açtığı çok daha büyük bir sorun daha var. Makinemizin ortalama değerler ile bulduğu ideal pozlama değerinde yapacağımız gece çekimleri bize yaklaşık olarak şu tip sonuçlar verir:



Işık kaynakları "patlamış" ve gece, siyahlığını kaybetmiş durumdadır. Kendi gözümüz ile baktığımızda gece gökyüzünü siyah görürüz. Bize aydınlık gözüken bölge ışıkların olduğu bölgedir. Gözümüz otomatikman ışıkların olduğu bölgeye göre "pozlamasını" ayarlar.

Aynı şeyi fotoğraf makinemiz ile de yapabiliriz. "Spot" metering veya "Centre-Weighted" metering seçenekleri sayesinde sadece kadrajın ortasındaki ışıklara göre pozlama değeri ayarlanır. Işıkların olduğu bölgeyi ortaya aldığımızda, gökyüzünün ve yakın plandaki karanlık evlerin ışık miktarı hesaplarda kullanılmayacaktır. Bu sayede ortaya çıkan sonuç daha da başarılı olacaktır.



Bu görüntü bile aslında aşırı parlak durumda. Güzel bir gece fotoğrafı için aslında tek bir pozlama yetmiyor. Değişik pozlama değerlerinde fotoğrafların arasından seçim yapmak gerekiyor. Fakat genel kural olarak bilin ki, "spot metering" ayarı seçili iken -1 -2 civarında bir pozlama en iyi sonucu veriyor. Ben Selin'ler'in çatısından 6 değişik pozlama değerinde (-4'ten +1'e kadar) fotoğraf çektim. Sonuçları ise şu şekilde oldu:



-4


-3


-2


-1


0


+1


Makinemin kendi ayarı -4'e kadar inmediğinden şu şekilde hareket ettim: Manual modda ISO değerini 1600'e getirerek 0 pozlama noktası için gereken aperatür ve enstantane değerlerini buldum. Ardından ISO'yu 4 tam durak aşağı indirdim (ISO 100 oldu). Bu sayede f/8'de 1s'lik enstantane değerini elde ettim. Diğer fotoğrafları ise enstantane değerini her seferinde ikiye katlayarak(2s 4s 8s 15s 30s) çektim. Bu sayede 6 tam durakta pozlama elde ettim.

Bu fotoğraflar arasında benim favori fotoğrafım -1 pozlama. Zaten yazının girişinde de bu fotoğrafı kullandım. Fakat elimde 6 değişik pozlama değerinde fotoğraf varken ve bu kadar çok renk ve parlaklık bilgisini kullanabileceğim bir teknik mevcutken bu tekniği uygulamamak benim açımdan hayal kırıklığı olurdu:



Evet HDR! Hem ışık parlamaları minimuma iniyor, hem de Bornova'nın bütün ayrıntıları kadraja yansıyor. Hiç de fena olmamış değil mii?

Aslında konu anlatımlarını bu yazı ile bitirmeyi amaçlıyordum fakat İzmir ve Selin'lerin evinin çatısı panoromik fotoğraf için o kadar müsaitti ki bu tip bir fotoğraf çekmeden duramadım. Bir sonraki yazımda İzmoria'yı sizlerle paylaşacağım.

Işığınız bol olsun.

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

5 yorum:

selen dedi ki...

Waow! Fotograflar cok guzel.. Tripod onemli gercekten.. Ben bi keresinde yolda yururken bir kenara ilistirilmis tripod gormustum. Etrafta da kimse yoktu. Genelde insanlar burada kullanmadiklari seyleri birakiyorlar baskalari alsin diye. Ben de buyuk bir hevesle (!) atilirken Mosyo Bayhan engelledi beni :) Birisinindir gelip alacaktir diye. Ama tek basina birakilmis atil bir tripod!!!

Bu arada Ender senden birsey rica edecegim. Hani sen bana bir internet sitesi adresi yazmistin fotograf makinalarina bakabilecegim. Ben onu not etmemistim, yorumlardan girip bulayim dedim ama senin de yorumlarin silinmis. Rica etsem bir kez daha yazar misin? Simdiden cok tesekkurler, Selin'e sevgiler, Selen.

Ender dedi ki...

www.dpreview.com'dan bakabilirsin.

Ne tip bir şey düşünüyorsun? Ben de kendime yeni makine aldım. Şu anda benim Amerika'daki akrabalara gidiyor. Mayıs ortası gibi elimde olur inşallah. Benim Canon 400d'yi satmayı planlıyorum. Eğer yakın bir zamanda bu taraflara gelmeyi planlıyorsanız uygun bir fiyata bırakabilirim size.

Ama diyorsanız ki daha kallavi bir şey istiyorum....sabredin Canon'un 500d'si ve Nikon'un d5000'i çıkıyor. İkisi de canavar gibi giriş seviye makineler. Yani giriş seviyesi demeye dili varmıyo insanın o derece.

tubik dedi ki...

Sen şimdi Canon 500D canavar gibi, yeni yeni çıkacak gelicek dersen benim sinirim bozulur :))) Nesi varmış benim Canon 1000D'min? Ayrıca yeni makine almak da ne oluyor? Beni çatlatmak mı istiyorsun ?

Resimler şahane olmuş ama HDR hali bir efsane!

Daha sık güncelleme beklediğimi de söylemeliyim :)

Ender dedi ki...

Hahahah....siz makineyi alırkene ben de iyice incelemiş ve makineleri biliyor olsaydım size kesinlikle.....1000d'yi tavsiye ederdim. Zaten çok güzel fotoğraflar çekiyorsun tubik, görüyoruz blogunda :)

Şu ara çok seyahat ettim yazı yazmaya vaktim olmadı. Şimdi Berlin'deyim dönünce yazacağım yeni yazı

selen dedi ki...

Ender cok cok tesekkurler teklif icin.. Bizim gelmemize daha yaklasik 3 ay var. Sen talibi cikarsa fotograf makinesinin beni hic dusunme.. Biz geldigimizde hala sende olursa konusuruz nasilsa. Ben de o zamana kadar zaten internet sitesini hatmetmis olurum, nasil bir makina almak istiyorum ogrenirim, insallah..