20 Mayıs 2009 Çarşamba

Kral öldü yaşasın kral!

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

Sonuda uzun bekleyişim sona erdi. Artık yeni bir fotoğraf makinem var. 8 ay boyunca kullandığım (ve çok memnun kaldığım) Canon Eos 400d'me veda ettim ve artık bir Pentax k20d'ye sahibim!!

Canon'dan sonra niye Pentax'a geçtin sorusunu çevremden sıkça duyuyorum. Öncelikle şunu açığa kavuşturalım: Pentax iyi bir marka. Canon veya Nikon kadar çok bilinen bir marka olmayabilir. Ama senelerdir fotoğrafçılık sektörünün içinde bulunan bir marka. O yüzden marka konusunda herhangi bir tereddüt yaşamadığımı belirtmek isterim.



Daha güzel bir soru şu şekilde olabilirdi. Niye fotoğraf makineni değiştirme ihtiyacı hissettin. Aslında başlangıçta amacım fotoğraf makinemi değiştirmek değildi. Yeni ekipman alma isteğim aslında yeni objektif alma isteği ile doğdu. Canon makinemde normalde 18-55 lens takılı dururdu. Bu lens ile bir çok pozu yakalayabiliyordum. Fakat bazı durumlarda 55mm odak uzaklığı yetersiz kalıyordu. Her ne kadar bu durumlar için 75-300 lensim olsa da, 18-55'i çıkarıp 75-300'ü takıp sonra fotoğraf çekme işlemini gerçekleştirmek bana angarya gibi geliyordu. Zaten fotoğraf makinesini ilk aldığım zamanlar bol bol lens değiştirmiş olsam da, artık her pozu görünce lens değiştirmek angarya geldiği için pozları çekmemeye başlamıştım.



Ayrıca sürekli lens değiştirmenin başka bir dezavantajı daha vardı: Sensöre toz kaçıyordu!! Bunun önemini farkettikten sonra gerçetken çekmem gereken bir poz olmadığı sürece lens değiştirmemeye başladım. Temiz stüdyo ortamında lens değşitirmek sorun değildi. Ama tozlu veya nemli ortamlarda lens değiştirmek ciddi bir sorundu.

Başka bir sorun da titremeydi. Işık yeterli iken yüksek enstantane değerlerinde rahatça çalışmak mümkün olsa da, ışığın az olduğu ortamlara girdiğimde görüntü sabitleyici, titreşim engelleyici bir sistemin eksikliğini çekiyordum. Sadece az ışıklı ortamlarda fotoğraf çekebilmek için kendime 50mm f/1.8 lens almıştım ve bunu da sürekli değiştirmem gerekiyordu.

Sonuç olarak bana gezerken kullanabileceğim, ikide bir değiştirmek zorunda kalmayacağım, hem az ışıkta hem düzgün ışıkta kullanabileceğim, beni üzmeyecek, geniş odak uzunluğu aralıklı ve görüntü sabitleyicili bir lens lazımdı!

Piyasada makinemle uyumlu ve bu kriterleri sağlayabilecek 3 adet lens mevcuttu:



Canon EF-S 18-200 f/3.5-5.6 IS


Sigma 18-200mm f/3.5-6.3 DC OS HSM


Tamron 18-270mm f/3.5-6.3 Di II VC LD Aspherical IF Macro AF

Bu lensler ile ilgili internette varolan bir çok incelemeyi okuduktan ve MTF tablolarını karşılaştırdıktan sonra şu kararı aldım: Tamron 18-270 VC benim istediğim lens.

Fiyat olarak baktığımda Sigma'nın ürünü daha ucuz olmasına rağmen, Tamron gerek kalite, gerekse odak uzunluğu bakımından öndeydi. Netlik değerleri açısından Canon ile başabaştı ve fiyatı Canon'a göre daha uygundu.

İşte olay bu noktadan itibaren dönmeye başladı. Piyasada Canon'un modelleri zaman zamand eğişik tip "kit" lensler ile birlikte geliyor. Yani lensi fotoğraf makinesi ile birlikte aldığınızda lens normalden daha ucuza geliyor. İçime düşen kurt ise şuydu. Eğer Canon 18-200'ü kit olarak alabileceğim bir Canon fotoğraf makinesi modeli varsa, hem fotoğraf makinemi değiştirir hem de yeni lens sahibi olabilirdim. Elimdeki makineyi de satacağımı düşünüsek, toplamda sadece cebimden bir lens fiyatı çıkarıp, gövdeyi de yükseltebilirdim!!

Hemen Canon orta seviye modellerine bakmaya başladım. Eos 40d ve Eos 50d mevcuttu. Eos 50d yeni bir modeldi ve pahalıydı. 18-200 kit lensli versiyonları da vardı, fakat benim bütçem için zorlayıcıydı. Hem Eos 40d'de süper bir makineydi. Fakat maalesef Eos 40d'in 18-200 lensli bir takımı bulunmamaktaydı.



Bir çok inceleme okudutan sonra karar verdim. Önce Tamron lens alacaktım. Ne de olsa canon uyumlu olacağından dolayı ileride 40d'ye (veya 50d'ye) terfi ettiğimde lensi kullanmaya devam edebilecektim. Bu kararı tamamen içime sindirmiştim. Harekete geçme vakti gelmişti....

.....ve Derin bebek doğdu.

Derin, çok sevdiğimiz arkadaşımız Burcu'nun yeğeni. Burcu'yu, ağabeyi Barış'ı ve eşi Ece'yi doğumdan sonraki gün hastanede ziyarete gittik. Onlar da daha yeni bir D-SLR makine almışlardı. Modeli Samsung GX-20 idi. Üzerinde de 18-250 f/3.5-6.3 bir lens vardı. O anda kafamda bir ışık parladı. Ben elimdeki makineyi aslında daha önce görmüştüm!!



Samsung GX-20, Pentax k20d'nin ikizi. K20d'nin içerisindeki 14.6mp'lik sensör Samsung tarafından üretiliyor. Karşılığında ise lisans anlaşması sayesinde Samsung, aynı gövdeyi kullanıyor. Gövdenin bir özelliği var ki, benim yukarıda 3 adet lens ile yaptığım sınırlamayı tamamen ortadan kaldırıyor.

In-Body Shake Reduction!

Yani gövde içi titreşim azaltma. Canon ve Nikon, titreşim engelleme işini lenslerin işi olarak görse de, Pentax, Sony ve Olympus makinelerin yeni modellerinde titreşim engelleme işini gövde hallediyor. Sensöre bağlı mikromotorlar sayesinde görüntüde oluşan titremeler engellenmiş oluyor. Testler de gösteriyor ki gövde içi titreşim azaltma sistemleri ile lens içi titreşim azaltma sistemleri arasında performans farkı yok denecek kadar az.

Bu durumda titreşim engelleyecili lens alacağıma, titreşim engelleyicili bir makine gövdesi aldığımda, lens fiyatından ciddi bir tasarruf sağlama şansım vardı. Ayrıca ileride alacağım bütün lensler de otomatikman bu özellikten faydalanabilecekti.

Bu yeni olaslığın ışığında incelemelere bakmaya geri döndüm. Pentax k20d gövde ve Pentax 18-250 f/2.5-6.3 lens işimi görecek gibi duruyordu. Fiyat olarak ise bu ikiliyi almak oldukça uygundu. O kadar uygundu ki, elimdeki 400d'yi satıp bunu aldıktan sonra cebimden çıkacak olan net para, Tamron 18-270VC'den daha azdı.

Ben de aldım :)



Artık elimde 14.6mp, Gövde içi titreşim engelleyicili, geniş odak uzunluğu aralıklı süper bir setim var. Bir sonraki yazıda ayrıntılı k20d incelemesi yapacağım. Şimdi sizi yeni makinem ile çektiğim bir kaç fotoğraf ile başbaşa bırakıyorum.













Işığınız bol olsun.

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

3 yorum:

selen dedi ki...

Hayirli olsun Ender!! Iyi gunler de kullanin yeni makinenizi!! Martinin kanatlarini acip suzuldugu fotografa bayildim.. bir de blogla ilgili bir soru. ben ne zaman fotograf yuklesem ustune tiklanip bi sayfada aciliyor. oyle olsun istemiyorum. tiklanamasin yani ama orasini burasini kurcaladim bi yol yontem bulamadim. var mi bi yolu, yoksa kullanilan template ile mi alakali?

Ender dedi ki...

Teşekkürler Selen. Fotoğraf işini şu şekilde yapıyorsun:

Fotoğrafı blogger üzerinden değil de direkt olarak picasaya kendin yükle. Sonra Picasa'nın sayfadan açıp fotoğrafın üzerine sağ tuş ile basığında Resim URL'sini kopyala'yı seç. Bloguna dön.

Blogunu HTML olarak yaz. Fotoğraf koyacağın zaman 'img src="resim adresi"' olarak yaz. Ufak tırnak koyduğum yerler küçüktür ve büyüktür işareti olacak.

Resim adresi karışık bir adrestir ama bir yerinde /s512/ gibi bir şey geçer. Bu boyutlandırma bilgisidir. Her değer için geçerli değil ama 400,512,800 gibi değerleri kullanabiliyorsun. Bunlar resmin uzun kenarının uzunluğunu belirtiyor.

selen dedi ki...

Ender cok sagol.. Denedim ve basardim!! Biraz ugrastirdi ama ikincisinde bu kadar ugrasmam artik :)