4 Nisan 2009 Cumartesi

Enstanta...ne?

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

Fotoğraf makinesini almamın üzerinden 2 ay ve yaklaşık 1000 deklanşör sesi geçtikten sonra, babamın kuzeninin oğlu, minik Arda'cığın doğum günündeyiz. Bu 2 ay boyunca makinemin ne yapabileceği ve ne yapamayacağı hakkında bir fikir sahibi olmuştum. Özellikle İtalya gezisinde farketmiştim ki, açık ve güneşli havalarda süper fotoğraflar çekebilmeme karşın, Roma'nın ve Vatikan'ın muhteşem müzelerinde düşük ışık altında çektiğim fotoğraflar bulanık ve/veya karlı gözüküyordu(ISO grain...bu konu kendi başına bir post gerektiriyor, ayrıca anlatacağım).

Dünya kültürünün şaheseri olan bu değerlerin benim fotoğraflarımda bulanık çıkmalarını hazmedebilirim. Ama Didem Abla ve Önder Ağabey'in şaheseri olan Arda'nın doğumgünü fotoğrafında bulanık çıkmış olmasını gerçekten hazmedemedim.



Bu fotoğraf o gün çektiğim sayısız başarısız fotoğraftan sadece biri...hatta en iyisi. Flaş kullanmak istemedim çünkü uykudan yeni uyanmıştı ve huysuzlanmasını istemiyordum.

Sol dirseğimi koyabileceğim bir tabure vardı. Dirseğimi dayadım. Sol elimin baş ve işaret parmakları ile lensi tutup, sol elimin sol alt köşesi ile fotoğraf makinesinin gövdesini destekledim. Sağ elimle gövdenin sağ tarafını kavrayıp parmağımı yavaşça deklenşöre dokundurdum. Bu arada vizörden Arda'nın kadraja girip girmediğini kontrol ettim. Deklanşörü yarım indirip otomatik odaklamayı gerçekleştirdikten sonra askerdeki atış talimlerini hatırladım.

Askerdeki atış talimlerinden hatırladığım şey, tüfeği doğru şekilde tuttuktan sonra nefesi tamamen verip, vücudun titremesini engelleyip, tetiği düşürmek gerektiğiydi. Fotoğraf çekerken de bu tekniği kullanmam gerektiğini düşündüm. Çünkü vizördeki ilk rakam bana 4 diyordu. Saniyenin 4'de biri yani 0.25 saniye boyunca diyafram açık kalacaktı.

Nefesimi verdim ve yavaşça deklanşörü indirdim. bu kadar uğraşıma rağmen sonuç yine de bulanık çıkmıştı.

Peki çözüm neydi? Sadece benim titremem değil, afacan Arda'cığın hareket etmesi de bubulanıklığa sebep olmuştu. Yani ben istediğim kadar sabit kalayım, Arda hareket ettiği sürece bu fotoğraf istediğim şekilde çıkmayacaktı.

Günün kalanında flaş kullanmaya mecbur kaldım. Güzel bir doğumgününün ardından eve döndüğümüzde fotoğrafı bilgisayara yükledim ve özelliklere baktım:

Odak uzunluğu 31mm, Poz süresi 1/4s, f-durağı 4.5, ISO 400

f-durağı 4.5, lensin bu odak uzunluğunda erişebileceği maksimum aperatür aralığı olduğundan f-durağını daha küçültme imkanım yoktu. ISO'yu daha yükseltmek de istemiyordum. Makineyi aldığımdan beri evimde kendi kendime yaptığım denemelerde bile iyi sonuçlar elde edemiyordum. Işık resmen yetmiyordu. Bu sorundan tek muzdarip olan kişi ben olamazdım. Hemen google'dan araştırmaya başladım...ve şu gerçeği öğrendim:

Daha geniş aperatür oranlı lensler de var!!!

Benim standard kit lensim 18-55 f/3.5-5.6'idi. Fakat diğer lensleri incelediğimde f/2.8, f/2, f/1.8 gibi lenslerin de varlığını gördüm. Sorun kafamda çözülmeye başlamıştı. Daha geniş aperatürlü bir lens alırsam enstantane hızını yükseltebilir, düşük ışıkta çok daha net fotoğraflar çekebilirdim!!

....ve fotoğrafçılık için küçük benim için ise büyük bir adım sayılacak kararı aldım: "Canon EF 50mm f/1.8 II lens alacağım!". Canon'un en ucuz lensi sayılabilecek bu lens sabit odak uzunluklu bir lens. Yani zoom edemiyorsunuz. Tek bir kadrajınız var ve objenizi kadraja sığdırmak için ayaklarınıza güvenmek zorundasınız.

2 hafta sonra EF 50mm f/1.8 işyerinde masamın üzerinde duruyordu. Hızlı bir şekilde fotoğraf makinemin lensini çıkartıp yeni oyunca....lensimi makinaya yerleştirdim. Birşeylerin, birilerinin fotoğrafını çekmeliydim. Ofisdeki ışık seviyesi herhangi bir iç mekanda olacak kadardı. Yerimden fırladım ve ilk gördüğüm kişi olan Ahmet'in hızlı bir şekilde fotoğrafını çektim.



Herhangi bir yerden destek almadım. Sadece ayaktayım, nefes falan da vermedim. Av modunda f-değerini 1.8'e getirip odaklayıp deklanşöre bastım. Ahmet o anda belki bana bir şey söylemeye çalışıyordu. Fakat ne Ahmet'in hareketi ne de benim herhangi br titremem fotoğrafa etki etmemişti. Çünkü enstantane hızı 1/160 olmuştu. Saniyenin 160'da biri süresince açık kalmıştı diyafram. Dar alan derinliği sayesinde Ahmet ön planda kalmış, ofisin arka planı ise yumuşamış ve ilgi çekmez hale gelmişti.

Enstantane hızı ile f-durağı arasındaki ilişkiyi çok kısa bir şekilde anlatıp bu yazımı bitireceğim. Av modunda tekerleği her çevirişinizde f değerini 1/3 "durak" değiştirirsiniz. Her 3 "Tık" da bir "Tam durak" noktalarına gelirsiniz. Bu tam durak değerleri şu şekildedir.

1, 1.4, 2, 2.8, 4, 5.6, 8, 11, 16, 22

Aynı şekilde Enstantane süresi içinde tam duraklar mevcuttur.

1, 2, 4, 8, 15, 30, 60, 120, 250, 500

Aynı ışık ve ISO değeri için, bu durakları referans olarak kullanabilirsiniz. Yani eğer f değeri 4 için fotoğraf makinasının ölçtüğü enstantane değeri 1/4 saniye ise f değeri 1.4 için (3 durak aşağı) enstantane değeri 1/30 (3 durak yukarı) olacaktır.

Hemen laf arasında sıkıştırayım, bu değerlerin karşılıklı hareketlerini görmek için makinanızı P moduna alın ve vizörden bakarken tekerleği çevirin. Enstantane durağı düşerken f durağı yükselecektir. Bu modda otomatik mod sizin için en uygun pozlama ayarlarını seçecek ve siz tekerleği çevirerek aynı ışık miktarı için değişik f/enstantane ikilisiniden istediğinizi seçebileceksiniz. Bu sayede hem otomatik modun rahatlığına hem de alan genişliği seçimine sahip olacaksınız.

Bir sonraki yazıda biraz ISO dan ve dijital çağın karanlık odasından bahsedeceğim.

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

Hiç yorum yok: