4 Nisan 2009 Cumartesi

Ya bu fotoğraf fena olmadı sanki

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

Fotoğraf makinamızı aldıktan sonraki ilk hafta sonu. Hani herhangi bir yeni oyuncak aldığınızda onunla oynamak istersiniz ya.....veya yeni biri elektronik cihaz aldığınızda durmadan kurcalarsınız....biz de aynı o durumdayız. Fırladık evden gittik Baltalimanı'na, sahilde yürüyüp bir sürü fotoğraf çektik. Tabii merak da var, standard 18-55 lens'in yanısıra 75-300'ü de denemeye çalıştık. Bir çeşit sihiri vardı 75-300'ün. Mısır gezisinde de farketmiştik ki bu lens her ne kadar telefoto lensi olsa da süper portre fotoğrafları çekiyordu.

Bunu baltalimanında çektiğimiz fotoğraflarda da tesbit ettik. Sonra arabayla yukarı, Vakıftepe'ye çıktık. Bu fotoğraf da orada çekildi.



Deklanşöre basarken hala safça düşünüyordum. "Oooh ön planda sevgili eşim arkaplanda da sahil şeridi, çok güzel gözükecek".

O zamanlar daha bilimyordum ki alan derinliği denen bir gerçek var. Odak uzaklığı ile aperatür açıklığı arasındaki orana göre belirlenen bu değer özellikle telefoto lenslerde objeyi ön plana çıkarıp, arka planda yüksek çapta bir yumuşama(Bokeh) yaratıyor. Bu yumuşama sayesinde arkaplan ile ana objenin birbirine karışması engellendiği gibi, ana obje çok daha ön plana çıkıyor. Tek bildiğim, nedense bu telefoto lensle çektiğim fotoğrafların bir hoş gözüktüğüydü.

Vizörden baktığımda vizörün altında gördüğüm rakamlardan biri bana bir şey ifade etmiyordu fakat birşeyler ifade etmesi gerektiğine emindim. Vizörün altında enstantane hızı, bilmediğim bir rakam,pozlama ölçeği ve bilmediğiim başka bir rakam duruyordu.



Eve döndüğümüzde bu bilmediğim rakamın ne olduğunu bulmaya karar verdim ve fotoğrafçılık için en büyük adımlarımdan birini attım. Kameranın üzerindeki anahtarı otomatikten yukarı doğru çevirmeye başladım.

Otomatikten itibaren yukarı doğru şu değerler vardı:

P-Tv-Av-M-A_Dep

Tabii ki o zamanlar ne manaya geldiğini bilmiyordum. Daha o zaman deklanşörün hafif arkasındaki tekerlek nesnesinin ne işe yaradığını bile bilmiyordum. İşte o anda her Türk erkeğinin yapmayı kendine yediremediği hareketi yaptım:

Gidip makinenin kullanım kitapçığını elime aldım.

Kitapçıkta Aperature Size denen bir şeyden bahsediyordu. O anda anlamıştım ki o vizörden gördüğüm ve anlamadığım ilk rakam, aperatür boyutunun odak uzunluğuna oranıymış!!!!

Peki aperatür ne??? Deklanşöre bastığımız anda lensin kenarındaki kapakçıklar bir anda kapanır. Fakat bu kapanma tamamen olmaz. Ufak bir delikten ışık içeri girip sensörün üzerine düşmek ve fotoğrafı oluşturmak zorundadır. İşte bu delik aperatür. Bu delik ne kadar büyük olursa, sensörün üzerine o kadar çok ışık düşer.

Aperatür değeri lenslerin karakteristik değerlerinden biridir. Örneğin 400d'nin standart kit 18-55 lensinin üzerinde f/3.5-5.6 yazar. Bu şu demektir. 18mm de (yani en geniş açıda) elde edebileceğniz en geniş aperatür değeri odak uzaklığının 3.5'de biridir. 55mm'ye (maksimum zoom) geldiğinizde ise en geniş aperatür değeri odak uzaklığının 5.6'da biridir.

Peki aperatür niye bu kadar önemli? İşte alan derinliği kavramı bu noktada devreye giriyor. En geniş aperatür değeri lens ile sınırlanmış olsa da bu aperatürü istediğimiz kadar küçültebiliyoruz (f'ten sonraki rakam ne kadar büyürse aperatür o kadar küçüktür,kısıktır). Bunu sağlayan kamera modu AV modudur. Kameranın üzerindeki düğmeyi AV moduna getirdiğinizde o ufak tekerleği çevirdiğiniz zaman makinanın "f-durağını" ayarlarsınız.

Yani 18mm f/3.5 yerine aynı fotoğrafı 18mm f/22 de de çekebiliriz. Bunu yaptığımızda ise burnumuzun dibinden ufuk çizgisine kadar neredeyse her nokta net çıkar. Fakat bu kadar geniş bir alan derinliğinin karşılığında sensöre çok düşük miktarda ışık düşer. Bunu telafi etmek için ise enstantane hızı yavaşlar. Yeteri kadar ışık yoksa da bir anda elimizin titremesi sebebiyle netliği kaybederiz ve bulanık bir görüntü elde ederiz.

Peki, bu tip bir fotoğraf çekmek istediğimizde f durağını kaça ayarlamalıyız? Bu sorunun genel bir cevabı yok. Odak uzunluğuna göre değişir. Belirli bir alan genişliği formülüne odak uzunlğu ve f değerini koyup sonucu bulmanız lazım...

.....sakin..sakin...tabii ki bulunduğumuz çağda bu kadar gereksiz bir işlemi yapmamıza gerek yok. Yukarıdaki düğmeyi iki tik daha ileri alıp A_Dep moduna getirmek yeter. Bu modda, fotoğraf makinesi kadrajın her noktasının net kalması için gerkli olan f değerini bulur ve ışık seviyesinin ideal durumda kalmasını sağlayacak enstantane değerin bulur ve size sadece deklanşöre basmak kalır. Bu sayede ön planda objenizi arka planda da istediğiniz manzarayı, veya mimari yapıyı net bir şekilde yakalayabilirsiniz.

Aperatür aralığı, enstantane hızı ve makinanın modları gibi konulara bundan sonraki bloglarımda da devam edeceğim.

Yine içgüdüsel olarak başka bir kurala daha uymuşum bu fotoğrafta. Selin'i kadrajın ortası yerine, kadrajın hafif sol tarafına yerleştirmişim. Selin'in vücudunun baktığı tarafa doğru bir boşluk bırakmışım.



Tabii o zamanlar daha bilmiyorum ki fotoğrafçılığın altın kuralı objeyi kadraja yerleştirirken objeyi, "Altın Nokta" olarak ifade edilen 4 noktadan birine yerleştirmekten geçiyor. Bu altın noktalar, kadrajı 3x3 şeklinde böldüğünüzde ortaya çıkan çizgilerin kesiştiği noktalarda bulunuyor ve insanın dikkati otomatikman bu noktalara yoğunlaşıyor. Ana objenin "yönünün önünü" de boş bırakacak şekilde bu 4 noktaya yerleştirilen obje, her zaman ortada duran bir objeden daha çok dikkat çekiyor.

İnşallah gözlerinizi fazla yormamışımdır. Bir sonraki blogumda aperatür ve enstantane hızını biraz daha açıklayıp ilk lensimi nasıl aldığımı anlatacağım.

Işığınız bol olsun.

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhaba,

blogunuzu tesadüfen kesfettim ve benim gibi acemiler icin cok faydali buldum:-))
Gectiginiz yollardan yavas yavas ben de geciyorum, tavsiyeler mükemmel!

Basarilarinizin devamini dilerim!

Esra

Ender dedi ki...

Teşekkürler Esra hanım. İnsanların işine yarıyorsa ne mutlu bana :)