5 Nisan 2009 Pazar

Az Pişmiş

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

Tüketim toplumunun en manasız eserlerinden biri olan 14 Şubat, aynı zamanda bir çok kampanya ve fırsata da yol açıyor. Biz de bu sene bu fırsatlardan birinden yararlanıp Abant'a gitme kararı almıştık. Makineyi alalı 4 ay olmuştu ve ben hala yeni şeyler öğrenmeye devam ediyordum.

Yolculuğun ilk günü Gölcük ve Aladağ gölü bölgesini gezdikten sonra ikinci gün Abant gölüne gittik. Abant gölünün yarısı donmuş durumdaydı ve her taraf bembeyazdı. Tabii bu durum fotoğraf makinesinin ışık ölçümünü zorlamaktaydı.

Otobüsümüz uygun bir noktaya yanaştıktan sonra, sucuk ekmek yapımı için mangalın hazırlanması gerekmekteydi. Fakat getirilmiş olan mangalda bir sorun vardı. Tur yetkilileri mangalın hazırlanmasının uzun süreceğini, 200m kadar ilerde sıcak bir cafe olduğunu ve orada bekleyebileceğimizi belirttiğinde, Selin ile Burcu'yu cafe'ye yollayıp ve Seyhan ile birlikte Abant gölünün doğal güzelliklerini çekmeye başladık.

Fakat bir sorun vardı. Gri hava ve kar bize son derece soluk ve puslu görüntüler sunuyordu.



İstediğimiz ve özlediğimiz Abant fotoğrafı bu değil tabii ki. Fotoğraftaki otel Taksim International Abant Palace Oteli. Gölün karşı takasından çektiğim bu fotoğraf için standart kit lensim yerine 75-300mm f/4-5.6 lensi kullandım. 110mm odak uzunluğunda, aperatür genişliği f/5, ISO100 hassaslığında, 1/400s enstantane hızı ile elde çekim yaptım.

Fakat bu fotoğrafta bir şansım vardı. Abant'a gitmeden önce 1 GB'lık hafıza kartımın yerine 4 GB'lık kart aldım. Bu sayede çekim alanım bol olduğundan dolayı, en büyük ve en net JPG yerineee.....RAW seçeneğini seçtim.

Bu noktada ufak bir teknik açıklama yapmak istiyorum. Dijital fotoğraf makinelerimizin kaydetmiş olduğu JPG uzantılı fotoğraflar, aslında sensörden direkt kayıt olmuyor. Sensör tarafından toplanan bilgi, fotoğraf makinasının içerisindeki görüntü işleme işlemcisi tarafından bir seri işlemden geçtikten sonra JPG yapısında hafıza kaydına kaydedilir. Malesef fotoğrafın sensörde oluşmasından, karta yazılmasına kadar geçen bu süreç esnasında 3 kademe kaybımız oluyor.

İlk kayıp kullanılan işlemci. Her ne kadar bu iş için özel tasarlanmış bir işlemci olsa da, ufak bir işlemci. Evimizdeki bilgisayarların dual core işlemcileri ile karşılaştırıldığında sönük bile kaldığını söyleyebiliriz. Ayrıca bu işlemcinin çalışmasına izin verilen süre çoook kısa. Bu sürede önce görüntüyü 8-bit'e çevirecek (ikinci kayıp) sonra son görüntünün güzel çıkması için gerekli olan bir kaç makyaj uygulayacak, sonra kartta az yer kaplaması amacıyla JPEG sıkıştırması (Üçüncü kayıp) yapacak en sonunda da karta yazacak.

Halbüki görüntü sensör üzerinde oluştuğunda o kadar çok bilgi var ki. Sensör üzerinde oluşan bilgi 12-14bit. 8 bit'in 16 ila 64 katı çok ton demek bu. Makine üreticileri de bu durumun farkındalar ki bizlere bir seçenek daha bahşetmişler.

RAW olarak çekmek.

RAW kelime karşılığı olarak çiğ demek. Ben az pişmiş demek istiyorum çünkü biz deklanşöre basmadan önce yaptığımız seçimlerle zaten fotoğrafı pişirmeye başlamıştık.
Fotoğraf kalitesi seçeneğini RAW'a getirdiğimizde, sensörde oluşan fotoğraf bilgileri, orjinal hali ile hafıza kartına yazılır. Sonradan bu veriyi biz evimizde, güçlü bilgisayarımız, ve görüntü işleme programlarımız ile açıp, pişirme işlemini tamamlayabiliriz.

Raw dosyaları ile ilgili büyük sorun bu dosyaları açmak için kullanacağınız program. Her fotoğraf makinası modelinin raw veri dizisi farklı olduğu için eski yazılımlarda yeni makinelerin raw dosyalarını açmakta zorlanabilirsiniz. Ben Canon makineler ile birlikte gelen Digital Photo Professional adlı programı kullanıyorum. Fakat diğer yazılımlarda da tahminen benzeri seçenekler vardır.

RAW dosyayı açtığınız zaman bu dosya üzerinde yaptığınız değişiklikler hiç bir zaman dosya üzerine kalıcı olarak yazılmaz. Bütün değişiklikler asılnda etiketler ve parametrelerdir. Yani işi "batırma" şansınız pek yoktur. Başladığınız yere geri dönebilirsiniz. Ayrıca bu fotoğrafları 16-bit veri ile de tonlayabilirsiniz. Gürültü temizleyebilir, lensden dolayı oluşmuş bozulmaları düzeltebilirsiniz.

Eğer daha önce JPG dosyalar ile çalışmışsanız RAW dosya üzerinde çalışmaya başladığınızda şunu farkedeceksiniz: Renk ve ton seviyelerini ayarlarken kayıbınız çok azdır. Parlaklık ve kontrast ayarı yaparken görüntü bir anda gri tonlar ile boğulmaz. Renk dengesini oturtmak çok daha kolay ve değişik renk dengelerinin sonuçları çok daha doğaldır.

Bu kadar laf dökeceğime aslında size yukarıda gördüğünüz fotoğrafın DPP'de açılıp işlendikten sonraki halini göstereyim.



Ciddi fark var değil mi?? DPP'de yaptığım işlem şu:

RAW Tabında: Brightness +0.33, Color Temperature 7700, Contrast 3, Color Tone 0, Color Saturation 4, Sharpness 4.

Bunun dışında Picture style seçeneğinin altındaki histogram görüntüsünde, sol limiti belirten işaretçiyi, renk dağılım grafiğinin başladığı noktaya kadar çektim. Bu müdaheleyi bütün resimlerde yapmanızı tavsiye ediyorum.

RGB Tabı gerçek tonlama ayarlarının yapıldığı nokta. Tonlama konusunda ayrı bir yazı yazmayı düşündüğüm için burada herşeyi anlatmayacağım. Ancak genel bilgi olarak s-tipi bir eğri yaparsanız fotoğrafın kontrastını arttırıp daha canlı bir görüntü kazandırırsınız.

Bunun dışında fotoğrafın alt kısmını kesme ve ufuk çizgisi düzeltmek için çevirme gibi ayarları photoshopda yaptım.

Sonuç olarak RAW çekmekten korkmamak gerekiyor. Evet belki biraz uğraştırıyor ama elde ettiğiniz sonuç genel olarak uğraştığınıza değiyor. Ayrıca bir resme uyguladığınız "Tarif" (recipe)i benzer resimlere uygulamak gibi seçeneğiniz de mevcut. Bu da işinizi oldukça kolaylaştırıyor. Ancak bilin ki her fotoğraf yemeğini mükemmel yapacak bir "baharat" karışımı yok. Her fotoğrafın en ideal ayarını bulmaksa size kalmış.

Bir sonraki yazıda tonlamadan bahsedeceğim. Işığınız bol olsun :)

<-Önceki SayfaSonraki Sayfa->

2 yorum:

tubik dedi ki...

Ender'cim ellerine sağlık.

Haliyle ciddi farklılıklar var. Artık ben de tüm resimleri RAW olarak kaydediyorum ve DPP ile istediğim düzeltmeleri yapıyorum. Photoshop için pek yeterli kullanım bilgim ve becerim olmadığından henüz efektif bir şekilde kullanamadım. Zaten başlangıç seviyesinde DPP oldukça başarılı bir program. Kolaylıkla resimlere istenilen etki verilebiliyor.

Yanlız Picture Style'ın altındaki histogramın tam olarak ne işe yaradığını çözemedim. Sol tarafı renk dağılımının hemen başına çekiyorum senin gösterdiğin gibi. Resimler az bir miktar koyulaşıyor. Sağ tarafla çok oynamıyorum çünkü çok fazla açılıyor. Tam olarak ne gibi bir hizmete yarıyor bu kısım anlayamadım :(

Ender dedi ki...

O kısım siyah ve beyaz noktaları belirlemene yarıyor Tubik. Denizliden dönünce Tonlama üzerine birşeyler yazacağım orada daha ayrıntılı değineceğim.